1920’li yıllarda moda da devrim yaşandı. Sadece moda da değil, hayatın her alanında kadın için bir devrimdi . Flapper kelimesi  F. Scott Fitzgerald’ın 1920’de kaleme aldığı ” Cennetin Bu Yanı ” adlı romanında ortaya çıktı. Kısa etekler,  allık, ruj,  korsesizlik, flört etme hakkına sahip olma, kıvrılmış çoraplar, her iki cinsiyete saygı. Korselerin içine hapsolmuş bedenler, kadınlığın simgesi uzun saçlar, uzun eteklerden kurtulup, özgür giymi ve rahatlığın ortaya çıktığı bu devrim kadınların soluk almasını sağladı. Kadınlar daha şık olmaya başlarken rahat giyimin de farkına varıp, daha cesur giysiler giymeye, saçlarını kısacık kestirmeye başladı. Erkek egemen dünyasına bir baş kaldırıştı bu.

Kadınlar  devrim niteliğindeki bu akımla birlikte kol düğmeleri takmaya ağızlıklı sigaralar içmeye, erkeksi bir görünüme bürünmeye başladılar. Ancak 1920 yılının sonunda birden bir değişiklik daha oldu. Kadınlar  vamplaştı. Daha seksi, daha rahat bir duruma büründüler. Kadınca kadınlığın rahatlığını yaşamaya başladılar.

Günümüze geldiğimizde  , 1920’li yılların modasını tekrar yaşadığımız görüyoruz. Pek çok ünlü moda tasarımcısı, o yılların tarzını kendi  tasarımları ile bütünleştirerk adeta o yılları bizlere tekrar yaşatıyor.

Moda her daim renk değiştiren, milyonları arkasından sürükleyen bir akım. Kadınların vazgeçilmezi. Gönlümüz bu akıma çok çabuk ayak uyduran kadının aynı hassasiyeti  kendi hakları içinde göstermeleri, özgür, korkusuz, tehlikesiz, insanca insana yakışır bir hayat sürebilmelerinden yana.