Paris, diğer adıyla “Rüya Şehir” üzerine küçük paylaşımlar

Paris-2Paris … Rüya şehir.. Kimilerine göre ışığın bile farklı olduğu şehir ..

Çoğu seyyaha göre “insanın yaşam boyunca görmesi gereken yerlerin” en başında yer alır Paris.. İşte biz de bu bir bilenlerin tavsiyesine uyarak bir Paris yolculuğu yapalım dedik..

Bundan yıllarca önce uçak filan yokken tabii ki böyle binlerce km uzaklara gitmek gerçekten de olacak iş değilmiş doğrusu ama artık neredeyse birkaç adım mesafesi gibi olmuş vaziyette Paris’e, Londra’ya ve benzeri uzak mesafelere ulaşmak …

Ulusal havayolu şirketimiz THY ile üç buçuk saatlik rahat bir yolculuktan sonra Charles De Gaulle havalimanına indiğimizde insanın içi pırpır etmeye başlıyor doğrusu.. Öyle ya gelmiş geçmiş en ünlü devlet adamlarından De Gaulle’ ün ülkesine geliyorsunuz bir defa.. Üstelik 3 silahşörler ve Dartanyan’ da burada yaşamamış mıydı, kralı defalarca kötü ruhlu Kardinal Richelieu’nun entrikalarından kurtararak..

Tabii bunlar daha ziyade “halk işi” hatıralar oluyor galiba.. Şüphesiz ki bir de işin daha bir sofistike veya elit boyutu var. Yani, bu sihirli şehirde öyle büyük, hatta dahi diyebileceğimiz sanatçı ve düşünürler yaşamış ki sayfalara sığdırmak mümkün değil.. Üstelik burada yaratılmamış ama  daha sonra bir şekilde buraya getirilerek bu şehirdeki müzelerde sergilenen birçok paha biçilmez eserler olduğunu da biliyoruz tabii uçak indiğinde..

İşte böyle bir ruh haliyle ve Paris’in her yerden farklı olduğu söylenen ışığı altında limana iniyor uçağımız…

Otel transferi ve otel kısmı malum zaten birçok medeni ülkede olduğu gibi.. Tabii ki Fransızların kendilerine has bir “kendini beğenmişliklerinden” bahsetmeden de geçmeyelim yine..

Esas paylaşılması gereken bu büyülü şehrin sundukları ki yine uzun uzun anlatılsa yeridir.. Ama daha da derli toplu bahsetmek gerekirse kimine göre Paris’te görülmesi gereken ve bizim de bu yüzden ziyaret önceliği verdiğimiz 10 yer şöyle sıralanıyor:

Eyfel Kulesi, Orsay Müzesi, Louvre Müzesi, Notre Dame Katedrali, Lüksemburg Bahçesi, Palais Garnier (Opera Binası), Saint Chapelle, Pont Alexandre, River Seine ve Arc de Triomphe ..

Bütün bu görülecek yerleri yalnızca 3 güne sığdırdıktan sonra neredeyse nefes nefese vaziyette Paris’ten sonraki uçuş noktamız olan Londra’ya doğru havalanıyoruz..

Pekiyi bu çok özel yerlerde akılda en çok kalanlar neler derseniz eğer hiç düşünmeden şunları sıralayabiliyor insan;

Eyfel’in ihtişamı ve tüm şehir üzerinde nasıl bir hakimiyet kurmuş olduğu, Gaugin, Picasso, Monet, Manet, Van Gogh, Rodin gibi dâhilerin eserlerini barındıran tren istasyonundan bozma Orsay Müzesinin tasarımı ve galeriler arasında son derece rahat dolaşmayı sağlayan yerleşim planı, içinde Mona Lisa ve benzeri birçok harikayı barındıran Louvre Müzesi, “Notre Dame’ın Kamburu” isimli klasik eserden tanıdığımız Notre Dame Katedrali, Parislilerin boş zamanlarını güneşli bir günde büyük keyifle geçirdikleri Lüksemburg Bahçesi ve daha birçok güzellikler…

Şüphesiz ki bütün bu özel yerler hakkında çok daha ayrıntılı bilgiyi elde edebileceğimiz internet siteleri mevcut, bir tık mesafesinde hepimize… Ama yine şüphe tok ki en iyisi bizim de yaptığımız gibi bunları gidip bizzat görmek, böyle benzer sayfalarda anlatılanları okumakla yetinmek yerine..

Bu arada kuvvetle önerebileceğimiz bir kaynak var ki, burada söz konusu yerlerin geçmişteki hallerini de görebiliyorsunuz.. Linki tıklayarak söz konusu sayfaya gittiğinizde Paris’te nereden nereye gelindiğini ama bütün bu zaman zarfında Fransızların bu emsalsiz değerlerini nasıl da muhteşem şekilde korumayı başardıklarını “imrenerek” tespit ediyorsunuz… Keşke bizde de böyle olsaydı diyorsunuz…

Editör

Leave A Response

*