Toplumcu Şairler ve Şiirler

Sanatın başlangıcını değil, nedenini bilmemiz gerekiyor “sorusu zihinleri daha çok meşgul Etse de Bugün “insanların, kültür adı altında toplanan ürünlerini incelemek, insanın kendini var ettiğinden beri sanatın var olduğunu gösteriyor. İnsanın sanatla muhatap oluşu; insanın insan olma süreciyle birlikte ortaya çıktığı ve onun tarihi ile yaşıt olması gerçeği, bize onun alıcısının hep var olduğu ve var olacağını hatırlatır. Hatırlatacaktır da…

Sanat’ın-sanatların bir tanesiyle bile ilgili olmayan yığınlarla insan bulunduğu söylenebilir.

Geçim kaygısı ile yaşayan insanlarda bunun başlıca sorunsalının, ekonomik nedenlerde yattığını görebiliriz.

Sömürü düzeni, tüketim ekonomisi koşullarında yaşamlarını idame ettirebilmek için çalışmak zorunda kalan, işi ile evi arasında gidip gelen geçim kaygısı taşıyan insanların çoğunluğu teşkil ettiğini görürüz…

Geri bıraktırılmış ülkelerde kötü yapıtlara alıştırılmış halklara, sanat beğenileri oluşmamış (engellenmiş) insanları da katarsak, alıcısı olmayan bir sanatı ‘’sanat’’ diye benimsemek tutumunu ve muhtevasını düşünmek durumu ortaya çıkacaktır…

Burada konumuz Toplumcu şairler ve şiirleri olduğuna göre onların genel görüşleri ve şiirlerine değinmekteyiz.

Toplumcu şairlerde: yaşamda, yazınsal yapıtların, edebiyatın ve özelliklede şiirin rol’ünün’’ önemi ‘’konusunda çok hassasiyetlerinin olduğu görülmektedir. Onların bu hassasiyetleri yaşamdaki çelişkilere, çıkmazlara, adaletsizliklere, eşitsizliklere “muhalif” tavır koyma Ve sanatlarını yaparlarken de bir insanın dünya görüşü belli bir görev ve sorumluluk taşıyorsa değerliliğine inanmak gibi bir tavırlarının olduğu gözlenmiştir.

Tıpkı ‘’kapitalizmde insanların ihtiyacının sonsuz’’ olduğu gibi ‘’çürümek ve çürütmek kapitalizmin doğasında olan bir şey olduğuna inandıkları gibi, egemenlerin demokrasilerinde toplumsal çalkantılar ve sömürü dozu alabildiğine sürerken geleceğe dair bir “öngörü” olmazsa yolu şaşırmanın çok kolay olacağını iddia ederler. Etmişlerdir de…

Kendilerine göre edebiyatın; onların yaşamına katkısının ne olduğunu, nasıl yansıdığını düşünürler.

Bazıları “Rakı şisesinde balık olsam” vs, vs gibi şiir yazarlarken toplumcu şairler, ağır hapis yılları, baskı ve işkence görmüşlerdir.

Toplumcu şairlerin kendi sezgileri, duyguları, yaşanmışlıkları, birikimleri ile gerçeği-gerçekleri şiirleri ile anlamlaştırıp sanatlarının gereğini yaparak topluma ve o toplumun özü insana yönelip onlarda derin duygular, yankılar, düşünceler uyandırıp Anlatma gibi hatta daha ileri gidip gösterme gibi bir çabanın içinde oldukları görülmüştür.

Toplumcu şairlerin 1980 öncesi ve sonrası şair kuşağı ve şirine baktığımızda muhalif düşünceleriyle şiirin mücadelesini veren şairlerin ve şiirlerin- şiirlerinin- hala kalıcı olduğu görülüyorsa ve hala da görülecekse burada “toplumcu şairler ve şiirlerin” davasının haklılığı ortaya çıkmıyormudur?

Öyle olmasaydı Moşe Dayan’a göre; Fatfa Tukan’ın her şiiri on Filistinliye bedeldir dermiydi?

faşist gobels şiirle karşılaştığında, silahını çekeceğini söylermiydi?

1905 çarlık rusyasında ayaklananların tek örgütleyicisi Puşkin’in şiirleri olurmuydu?

pinoşe insanları paplo neruda dan öldürmeye başlamak isteyeceğini söylermiydi?

Pir Sultanı, Köroğlu’nu, Dadaloğlu’nu düşünürsek “Toplumsal değer taşıyan hiçbir Yazı, Şiir, Türkü, Maniler, Ezgiler, Ağıtlar, Öyküler Romanın dolaşımdan düşmediğin ispatlandığınıda…” görürüz.

Çünkü insana ulaşmak içindir şiir. Kendi sınırsızlığında yol alıp ele avuca sığmaz, sınır tanımaz, susmaz: Dil, Din, Irk ayırımı yapmaz.

Dur durak bilmez.

Çünkü evrenseldir şiir. Hangi coğrafyada doğup hangi iklimde gelişirse gelişsin; Yeri yurdu yoksa da şiirin eğleştiği yer bellidir. İnsan yüreği, insan sevgisi, insan aklıdır.

Büyük usta Nazım Hikmet Vatan Haini şiiri onun dünya görüşünü yansıtır. Yurt sevgisini, insan sevgisini barındırır özünde.
Onun şiiri aklın aydınlığını vatan hainliği ile damgalayanlara karşı atılmış büyük bir haykırma değil midir?
Nazıma vatan haini diyenler onu yurduna hasret bıraktıkları gibi ne onun büyüklüğünü engelleyebildiler nede gölgeleyebildiler.
Çünkü güçleri yetmedi.
“Türküler hangi dilde söylenirse söylensin, anlarım” diyen Nazım Hikmeti hiç anlamadılar onlar.

Tüm dünyanın şair diye kabul ettiği Nazım Hikmet /yaşamak bir ağaç gibi tek ve hür/ve bir orman gibi kardeşçesine/bu hasret bizim/ burada “yaşamak bir ağaç gibi” diyerek yaşamın resmini çizmiştir.

“tek ve hür” diyerek Hürriyet Türküsü söyler.
“orman gibi kardeşçesine” diyerek birlik beraberlik bütünlük çağrısı yapar.
Ve
“bu hasret bizim”diyerek yüreğindeki insancıl duyguları ve özlemi dile getirmiyor mu?
Yeri gelmişken de sanat ve sanatçının gücü! Kavramına ve toplumsal değer taşıyan yapıtların kalıcılığına üç örnek verelim.

1- Picasso’nun Guernica’sını anımsarsanız. Bağdat’ın, Filistinin bombalanması gibi günlerce gecelerce Hitler’in hizmetine sunduğu uçaklarla Frankocular’ın bombaladığı, Kondor Lejyonunca yerle bir edilen talihsiz kentin resmidir o. Taş üstünde taş kalmayan bir vahşetin resmi. Resimde kent görmeyiz ama o gri siyah beyaz tonlardaki parça parça göz, kafa, ayak figürlerden savaşın ürkütücülüğünü, vahşetini, gerilimini duymamak elde değildir.

1937 deki bu Guernica katliamını bize yoğun özgün ve simgesel biçimde duyuran, halada duyuran Picasso’dur, Sanatçıdır. Bu konuda şöyle bir anekdot anlatılır. Bir Alman General, Guernica’yı sergide görür, hemen Picasso’nun yanına yaklaşır ve birazda yılışık bir tavırla ‘’Bu tabloyu siz mi yaptınız? ‘’ der, Picasso şöyle bir Alman general’e bakar, ‘’Hayır siz yaptınız der’’ bu ne kadar anlamlı yanıttır aslında. Çünkü gerçekte yapan onlardır sanatçılar değil…

2-Nazım Hikmet’in Bursa Cezaevi’nde tutsaklık günleri. Koğuş arkadaşlarını okumaya yazmaya yönlendiren Nazım, aynı zamanda cezaevi yönetimine de yardım etmektedir. Cezaevi denetimine Adalet Bakanlığı’ndan bir müfettiş gelir. Bir kaç gün denetim yaptıktan sonra müdüre:
– Nazım da buradaymış, çağır da görelim nasıl biridir? der.
Nazım’i odaya getirirler. Müdür koltuğuna iyice kurulan müfettiş Nazım’ı tepeden tırnağa süzer ve:
-Demek Nazım sizsiniz, der.
Nazım’a oturması için yer göstermez.Kısa bir konuşma sonrası, gidebilirsiniz, der.
Nazım tam kapıdan çıkarken durur ve müfettişe:

-Ömer Hayyam adını duydunuz mu? diye sorar.
Müfettiş hemen atılır:
-Kim duymaz Hayyam’i.

Nazım:
-Hayyam zamanında İran hükümdarı kimdi? diye sorar.
Müfettiş şaşırır. Nazım konuşmasını sürdürür, görüyorsunuz sanatcıyı anımsadınız ama hükümdarı anımsamadınız.
Yıllar sonra beni dünya anımsayacak ama dönemin Adalet Bakanı’nı ve sizi kimse anımsamayacak, der çıkar.
Müfettiş yaptığı yanlışı anlar, Nazım’ı geri çağırır ama Nazım koğuşunun yolunu tutmuştur.

3- 1961 yıllarında kurtuluş ve onur savaşı veren Cezayir’de kan gövdeyi götürürken Oktay Kurtböke isimli bir gazeteci, Cezayir kurtuluş savaşıyla ilgili cepheden haberler, röportajlar gönderiyordu.

Yazısının başında değişmeyen şiirsel bir tümce yer alıyordu:

Şimdi Cezayir dağlarında bir marş söyleniyor -Cezayiruna-
Ve o gazeteci cephede savaşan Yüzbaşı Aliye soru yöneltiyor
Savaşı Fransa kazanırsa ne yapacaksınız?
Yüzbaşı Ali “Ferman Padişahınsa dağlar bizimdir” diyen Dadaloğlu’nu biliyormuşçasına, hiç duraksamadan, Vahşet ve terör Fransızlarınsa, dağlar ve makiler bizim diye cevaplıyor.

Günümüzde kendilerine toplumcu şair demeyen görmeyen şairlere ve şirlerine baktığımızda “kavga dışı kalmışlıklarını görebiliriz… Kendi köşelerine çekilip ne etliye ne sütlüye karışmadan kendi kişisel görüşlerini içeren dünyalarında Toplumdan, acılardan, çelişkilerinden, haksızlıklarından, eşitsizliklerinden soyutlayarak, sadece yazmakla geçirdikleride bilinmektedir.

Toplumcu şairlere göre; şair, şairler donup kalmak, susup bir köşeye çekilmek kendi içsel çelişkilerine sığınıp boyun eğme hakkına sahip değildirler

Toplumcu şairler, şiiri köklü dönüşüm etkinliği olarak görürlerken. Çelişkilere, haksızlıklara, eşitsizliklere, ters giden şeylere muhalifliklerinin yanında insnai duygulara aşka sevgiye bir bakış açısı koyup ve insanın yok sayılmadığı bir sanatta hep toplumsal yan görmüşler, ondaki toplumsal içeriğe önem vermişlerdir ve bu değeri saptama işi her zamankinden çok onlara düşmüştür.

Toplumcu şairler; Sorumluluk sahibi olmak, toplum içindeki insanların yaşamındaki çelişkileri, haksızlıkları, namussuzlukları, bu uğurda yapılan savaşımları, çekilen acıları yaşanan sevinçleri- ortaya koyarak; böylece insanların dünü anlamaları, bu günü kavramalarını, yarını sezebilmelerini hatta ve hatta aleni görebilmelerini sağlamak gibi bir inanç içinde olmuşlardır.

Çünkü: Yazarlar, Şairler, Sanatçılar Halkını, Toprağını, İnsanını, Acısını, Sevincini, Sokağını, Köyünü, Çelişkilerini bildiklerini iddia ettikleri içindir ki yazarlardır, Şairlerdir, Sanatçılardır.

Bu nedenle şiir yazar toplumcu şairler.

Öyle görülüyor ki kendilerini toplumcu yazar, şair olarak görenler yeni bir yaşamsal tasarı sunulması ‘’olanı’’ değil, ‘’olması’’ gerekeni savunmanın zor olduğunu ve “zor olanı başarmakta şairin işi” olduğunu anlamışlardı/r…

Çünkü şairler; hayatın anlamını sorgulayan, kendi içsel yoğunlaşmaları içinde, yaşayan, sorgulayan, söze anlam yükleyen hatta daha ileri giderek; gösteren ve bunun çabalamasını verirken de, derin acılar çeken duyarlı kişilerdir.

Şairler; acıların belgelerini yüreklerinde saklayanlardır. İnsanı çürüten, insani değerleri yok sayan, yalnızlaştıran, işlevsiz kılan dayatması-dayatmaları-karşısında; yaşamın kurgusunu kendi bilincinde tekrar tekrar kurgular süzgecinden geçirip yeniden insana, insan olduğunu imgeler yoluyla duyuranlardır.

Son olarak Her ne kadar Egemenler; Geçmişte de, günümüzde de Yoksul insanlara yaşama hakkı tanımadıkları gibi, Yoksul insanların çektiği sıkıntıyı, onların acılarını sevinçlerini paylaşan çaresizliklerini anlatan yazarları şairleri de istemeseler de!

Üstelik Şiir hep “Yeniyse”

kendinden önceki gericiyse, gerici olduğunu söyleyense!

Gereğini yerine getirmeyen gelmiş geçmiş tüm iktidarlara hatta kendi iktidarına bile karşıysa şiir!

Ağrılı, sancılı, kirli ve yangın yeri haline getirilmiş bir dünyada; Direnecek, hayatı yeniden dönüştürmeye çalışacak, bize insan olduğumuzu hatırlatacak en güzel cevaplardan birini Sanırım yine toplumcu şairler ve şiirleri vermeye devam edecektir…

Kenan Can Yoldaşlar.

Leave A Response

*