Yoldaşlar ile “Hüzün Kozaları”

KENAN CAN YOLDAŞLAR
Harcı Sevdam…” ve  “Hüzün Kozaları’nın…” Şairi, Yazarı…
O her şeyden önce bir insan…

Koca bir ormanda bir ağacın yaprakları gibi görüyor kendini, kopup yere düşse de; insan sevgisi, eşit ve adil bir yaşam herkesin hakkıdır diyerek tek kimliğinin kendi vicdanı ve o Vicdan’ının söz/cüsü olmak derken “kurbağa” sanıyor kendini…

Başkalarının yaptığı gibi! Tekel işçilerinin eylem alanına gelip (onlarla çekildikleri tek bir kare resmi bile kendi popülist yaklaşımları için kullanırken hatta başta face book gibi iletişim sitelerine atarlarken) O tek bir kare resim çekilmedi onlarla… Bir arkadaşı aylık kirası sadece kirası 17 milyar liraya kiraladığı mekânını her şeyden vaz geçip onlara açarken! “Ki bu arada eylem bitene kadar dayanılmış sonra iflas bayrağı çekilip bırakılmıştır mekân…” o mekân sahibi arkadaşı ve elemanları ile tekel işçilerinin arasında onların acılarına, sevinçlerine ortak olmaya çalışmıştır. Çok uzun zamandır hatırlanmayan, yazılmayan, görülmeyen, yok sayılan o insanları yazmaya çalışmıştır, yazmıştırda…

İnsandan ve onun geleceğinden yana tercihleri olduğu için.

Bu tercihlere sahip olanların yüreklerinin içine girebilme ayrıcalığını birbirlerine tanıyacağına inanlardan…

Çünkü: ”bu dünyanın herkese yeteceğini iddia ediyor…

TURKİYE İNTERNETTE:
Sevgili Kenan Can yine bir röportaj heyecanı ile başlayayım. Nereden ve nasıl başlasak demeden önce “Hüzün Kozaları” kitabın hayırlı olsun demek sanırım en uygun olanı olacak?

Sizinle bu ikinci röportajımız. Harcı Sevdam’dan sonra bu ikinci ama birinci öykü kitabınız değil mi?

Daha önceki Şiir kitabının adı da ilginçti “Harcı Sevdam…” Şimdiki birbirine bağlı öykülerden oluşan “Hüzün Kozaları”.

Neden Hüzün Kozaları? Ve birazda kendi bakış açınızla kitabını anlatırmısınız?

KENAN CAN YOLDAŞLAR:
Evet 2.kitabım ama 1. Öykü kitabım. Kitap adını koyarken Aslında “Hüzün Kozaları” ve ”Hüzün Kozalakları” Arasında gidip geldim desem daha doğrusu olur. ”Koza” pamuğu çağrıştırıyor, ipek böceğin yaşayıp içinde yaşadığı muhteşem bir eylemi çağrıştırıyor, ”Kozalakları” Zaten biliyoruz. “Çam Kozalak’ları”dalından kopup yere düşerler… “Hüzün” ise her zaman her yerde vardır.

Birde aniden karar vermiştim kitaplaşmaya. Yayınevine dosyamı gönderdiğimde “Hüzün Kozaları” olarak gönderdiğimi fark ettim. Bir hayli sorunlu Sonraki aşamada matbaaya girince değiştirme şansımız olmadı. Zaten yayınevi tarafından15 tane birbirine bağlı öyküye yer verilmiş. Aslında tam anlamıyla istediğim oldu denemez bu kitabımda. Koymak istediğim öykülerimi koyamadık!?  Daha yazılmış bekleyen o kadar çok şey var ki! Sanırım bir sonraki kitaplaşmamda inanıyorum ki “Kozalaklar’ı” koyacağım.

Bu kitapta Yazmaya çalıştığım öykülerim, Çukurovayı, Adanayı, bir dönemi ve bir dönemin insanlarını anlatıyor.

Belki de 60’ların siyah-beyaz filmlerinden öğrenilen, zengin, hacıağalıktan kurtulamamış, kaba, küfürcü, kavgacı, âlemci, eğlenceli, tantanacı ve erkektir!

Her ne kadar Adana deyince adliyesi, adliye önündeki kavgalar gelse de aslında bunların arkalarındaki gizli kahramanları adana kadınlarının olduğu pek irdelenmemiştir.

Çok gezen, eski elbise ile leğen, Kova, çamaşır selesi değişimi yapan “Bohçacı geldiiii Hanıımmm” 2 eski ceket,3 eski pantolona! Toplamda Beş tane leğençe verdim diyen “Altın diş Sabahat” Belki her yerdedir.

Ama İçli köftesi, kebabı, şalgamı, narenciyesi ile meşhur Çukurova!

Yavuklusunun babası tarafından başlık parası olarak ikibin kayme istenmesine;

Haklı!  Telli duvaklı düğün istiyor  ”Needek Ağam”demesini başka bir yerde bulamazsınız

Yaşar Kemal’in Orhan Kemal’in romanlarında rastladığımız destansı dille konuşan ve baskın kişilikli kadınlarda vardır. Bir köşeye çekilip, etekleriyle eteklerinin altını havalandıran, bazen de bacak aralarına pudra döken ve “Anam Avradım olsun!” diye yemin etmeyen Çukurova kadınları…

Onlarda ağzını bozmuş, yeri gelmiş direnmiş ve yaşama “omuz” atmıştır.

Bir başkadır Adana, Çukurova. Acının, zulmün, baskının olduğu kadar; Direnişin, isyanların, kahramanlıkların, efsanelerin ayrı bir tadı vardır oralarda…

“Şahmeran”, “Lokman Hekim”, “Ölük Mustafa”,”Gizik Duran”,”Cerzun” eşkıya yatağında Eşkıya sonrasında “Çete’ci” Netice de “İnce Memed’dir”

“İnce Memed’lerdir…”

Orhan Kemal’in duvarındaki betonunda bile ot biter dediği Bu günün Adana’sında artık çok şey eskisi gibi olmadığı görülüyor.

Bu kitap Önüne çıkılmasından hoşlanmayan Adanalıların kitabı.

“Onların Kitabı…”

Diyebilirim…

TURKİYE İNTERNETTE:
Türkiye’de kitap çıkarmanın zorlukları nelerdir? Dağıtımda sorunlar yaşanıyor mu? Kitaba verdiğiniz emeklerin karşılığı geliyor mu? Siz karşılıksız yapıyorsunuz bunu biliyorum ama her emeğe saygı söz konusu olan. Durum nedir?

KENAN CAN YOLDAŞLAR: Belki de hepimizin bir sorunu, yayınevi- ve yayınevleri ile var olan sorunlardan dolayı pek de hayırlı olacağını düşünmüyorum işin açıkçası.

Daha öncede söylemiştim. Anadolu’da çok sayıda insan, şiir öykü, roman yazıyor, özelliklede genç insanlarımız yoğun olarak üretiyorlar, üretmeye çalışıyorlar. Ama Özellikle maddi imkânsızlıklar önlerinde en büyük engel.

Duyarsız edebiyat çevrelerinin ilgisizliği de insanlarımızda büyük öfke yaratıyor bu da üretkenliklerine yansıdığı içinde bir bıkkınlık bir umutsuzluk baş gösteriyor.

Dolayısıyla bundan ekonomisi bozuk olan, iyi şeyler üretmeye çalışan insanlarımızın etkilenmediğini söylemek mümkün mü?

Herkes sistem içerisinde çareler düşünüyor ya da sürekli bir yakınma ve eleştirel bir çaresizlik içinde ne yapacağını şaşırmış ya da hiç ses çıkarmamayı yeğliyor

Tabiki kitapların yeterince alınıp alınmadığını bilemem. Alınsa bile okunmadığı kanısındayım. Yeterince okumadığımıza inanıyorum.

Kitap okuma alışkanlığı da çok önemli bir konudur. Bunun ekonomik, kültürel ve eğitim ile ilgili olduğunu düşünüyorum. Okurun, okumayı bırakma seviyesine gelmişliği ciddi boyuttadır…

Yayınevi nedir diye sorar insan kendine. Yayınevi yazarın toplumu nasıl algıladığını göstermeye yarayan Araçlar mıdırlar? Yoksa okura alternatif dünya görüşlerimi sunarlar? Yoksa bir toplum kültürü-ürünlerini ortaya çıkarmak mıdır?

Ortada öyle bir sistem var ki;  Bu sistem Duymayarak, görmeyerek, yok sayarak kendi çıkarı doğrultusunda olmayan tüm söylemlere ya sağırlaşmışlardır, ya da onları denetlemek amacı ile bünyesinde biriktirmektedir.

İşin açıkçası ben dürüst olmadıklarını düşünüyorum artık yayıncıların! Sözlerinde durmuyorlar… Ben hiç memnun kalmadım. Çok iyi biliyorum ki dostlarım kitabevlerine gidip, kitabım için peşin para verip sipariş vermelerine rağmen; Yayınevi kitaplarımı göndermiyor.(en azından şu ana kadar)

Yapamayacaksan yapamıyorum diyeceksin bu kadar basit. Bu dürüstlüktür… Benim emeğim var o kitabımın içinde hiç değilse “Emeğime” saygı göster…

Ama maaelesef! Olmuyor

Kitaplaşan insanların memnun olmama yüzdesi çok yüksektir. Hani bir laf var deveye sormuşlar boynun neden eğri diye?

“Nerem Doğru ki!”

O nedenle “beyni ve yüreği kirli olanları! Beyni ve yüreği kirli olan sevsin…” diyorum.

TURKİYE İNTERNETTE: Neden yazdınız?

KENAN CAN YOLDAŞLAR:
Daha önceleri de dediğim gibi bu yazma eylemini seviyordum. Kendime yazdığımı düşünüyordum.”Artık paylaşman gerek ısrarlarına dayanamayıp paylaştığımı da söylemiştim.

Her insanın hayalleri vardır elbette, Sonuç itibarı ile bu yazma, anlatma, aktarma isteğime karşı gelemediğimden dolayı Sanırım bu da insanda bir sorumluluk duygusuna yol açıyor.

Bilmiyorum ama samimi olarak söylemem gerekirse derdimin iyi şiir, iyi öykü, iyi roman yazmak değil! Toplumsal yaşamda çelişkiler,  adaletsizlikler, eşitsizlikler gibi sorunlar var olduğu sürece ters giden şeylere muhalif olma yanımın dışında, insanı, insani duyguları, aşkı, sevgiyi, yaşamın karmaşasını kısaca herkesi ilgilendiren yanı-yanları yazarak, aktarabilmek diye kısaca özetleyebilirim.

İnandığım bir şey var, barışı, sevgiyi, hoşgörüyü, adaleti; savunma, yerleştirme, önce insan zihninde kişiliğinde oluşturulur. Ve bunu oluşturmak içinde tüm dünyada evrensel değerleri, düşünce işbirliğini ve barış kültürünü kurup yaşatmakla mümkün kılınır.

Bir sistem var bizi teslim alan, parçalayan, başkalaştıran, bizi birbirimizden tecrit edip uzaklaştıran…

Çünkü yaşama baktığımızda bu dünyanın hiç de adil olmadığını besbelli. Ve bunu yapanında yine insan olduğunu görüyoruz.

Aslında tüm samimiyetimle bir şey söyleyeyim mi? Aslında ben “yazmak” istemiyorum.

TURKİYE İNTERNETTE: Neden peki?

KENAN CAN YOLDAŞLAR:
Çünkü Her ne kadar içimdeki yazma isteğini zapt edemesemde her yazdığımda “Acı’larımı” Hatırlıyorum…

Bazen de tüm bu acıları çektirenleri ”Yazarak”cezalandırmak ister gibi yaklaşımımın olduğunu düşünmüyor da değilim hani. Ama işin içine “Ceza-Cezalandırma kavramı girince bunun hoş bir duygu olmadığını biliyorum. Yinede Kendimi sorguladığımda aşağılık oyunları, düzenbazlıkları bozmak için vereceğim yanıtlarımın çokluğu hep kafamı kurcalamıştır. Erken yaşlandırıyor insani bu duygular…

Yaşam dediğimiz süreç bizi biz yapan yaşanmışlıklardan ibarettir.

TURKİYE İNTERNETTE: Şiirlerinizde, öykülerinizde, yazılarınızda, kavga var, sorgulama var, unutmama var, acılar var, sevinçler var, anne var, çocuklar var ve en önemlisi de gözden kaçmayan “deli” –“deliler” var.

“VARMAMIŞ SELAM” Şiirinizde

sana gelmemim olmayacak dönüşünde

ki

ıslanacaksa kimsesiz bir bir çocuğun üşüyüşünde

sende kalmışlığım

bir ağaç dalında, bir o yana, bir bu yana

çayda çıra gönlünle tüne gönlüme

bir kreş çocuğunun kalem açacağı gibi

eski bir yolda

boş bir margarin tenekesinin üstünde

pişti oynarım rüzgârda

kimsesiz bir deliyle

”fındıkkabuğuna”

“İNSANAT BAHÇESİ” Öykünüzde;

Uzun süredir buradayım, sanırım kim olduğumun ve ne olmak istediğimin de önemi yok artık dedi döndü, ‘’Siz ne zamandır buradasınız?’’ dedi yaşlı amcaya, bu, beklenmedik soru karşısında, yaşlı amcanın yüzü kızardı, Ben hasta değilim yeğenim, burada hastam var onu ziyarete geldim, beni anlıyor musun? Dedi genç adama Elbette anlıyorum der gibi başını salladı genç adam.

Siz dedi Şu duvarların dışındaki ‘’İnsanat bahçesinde yaşayanlardansınız’’…

Yine “ÇUKUROVA’DA BİR KÖY DÜĞÜNÜ” Öykünüzde

Hani şiir yazarken bazen, insan’ın terk edilmek gelir ya içinden.

İşte bende öyle terk ediyordum, giderken köy düğününü ve orayı… Herif Ali’nin bakışlarıyla göz göze kalmamaya gayret ediyorum uzaklaşırken… Cumali ağbinin hanımı Vesile yenge’nin ‘’ Depesi delik ‘’ Lafı kulaklarımda…

‘’Sana da Alalım diyor Rasim…’’

Mesela kimdir “Deli Rasim”

KENAN CAN YOLDAŞLAR:
Tıpkı diğer olgularda olduğu gibi yazan ve okuyan içinde ve hatta herkes için geçerli bir kavram vardır. İnsanlar içinde yaşadıkları toplumun sosyolojik, örf, adet, anane kısaca kültürel, özellikler tarafından biçimlendirilirler.

İnsanın bazı yaşanmışlıklar arasında gidip gelmesi gerekiyor. Her sanat sürecinde “yaratıcılık için biraz delilik lazımdır” diyerek bir toplumsal yargıyı pekiştiren Salvador Dali’yide anarak demekteyimki Bende gördüğüm ve bildiklerimi yazmaya çalıştım, yaşadıklarımda bu işi pekiştirdi. Aslında her insan biraz delidir.“Deli Rasim” sensin, benim hepimiziz. Hepimizin deli yanımızdır. Onları yaşamımızın dışına çıkarıp bir kenara atamayız. Onlar bizim en vicdani yanımızdır. Hepimizde biraz delilik yokmudur gerçekten. Bazen düşünüyorum. Gerçekten onlar mı deli yoksa bizmi.

Ve her ne kadar isimleri gerçek olmasa da! Gerçeklerdir. Yaşamda varlar ve hep olacaklardır.

Yeterince onları anlayabiliyor muyuz? Yazabiliyor muyuz?

Hangimiz daha masum?

Roportajın devamı ..http://www.turkiyeinternette.com/haber/13995-roportaj-huzun-kozalari-kenan-can-yoldaslar.html

Leave A Response

*